İnsanların seçim yapmak zorunda oldukları anlar vardır. Siyah mı beyaz mı? Sağa mı sola mı? İyi mi kötü mü? Bulut mu güneş mi? Ay mı yıldız mı? Gitmek mi gerek, kalmak mı? Beklemek mi vazgeçmek mi? Dayanmalı mı pes etmeli mi? Tutunmalı mı bırakmalı mı...
Fakat her şeyden zoru seçim yapamamak değil seçim yapmamak için direnmektir. Bir çiçek güneşi görmeden, bir gün göreceğini ümit etmeye çalışarak yaşayabilir mi? Bir gün gelir direnci kırılır daha fazla dayanamaz. O zaman bir seçim yapması gerekir. Körü körüne inanmaya devam ederek ne olduğunu umursamadan ümit edecek mi, yoksa her şeyden vazgeçip güneşi göremeyeceğini kabullenecek mi? İlkin inanmaya devam etmeyi seçer fakat ikinci kez karlar yağıp direnci kırıldığında bu kez bir seçim yapamaz, aslında seçim yapmamayı seçer. Ümit etmenin, beklemenin ona bir faydası olmadığını bilir fakat vazgeçerse elinde hiçbir şeyin kalmamasından korkar. Yaşamak için bir sebebinin olmaması her şeyden korkunçtur. Bu yüzden ne ileriye bakabilir ne de her şeye sırtını dönebilir. İki seçeneğin arasında yaşamaya devam eder.
Ve bir gün öyle bir an gelir ki ikisinin de baskısını omuzlarında hisseder, iki kat daha fazla yorulur. İki seçeneğin arasında öyle bir sıkışıp kalmıştır ki artık seçim yapamamak canını acıtır. Seçim yapmamak için direnmeye çalışmak ruhunu paramparça eder. Gittikçe daha fazla solar çiçek. Ruhu parçalanmaya devam ettikçe daha fazla solar... En sonunda ondan geride pek fazla bir şey kalmayacaktır. Bunu bilse de seçim yapmamaya devam eder. Ne inanabilir ne de vazgeçer..
Hayat naneli şekerlerle dolu...
(Öylesine bi yazı, taslaklarda kalmış, ne için yazdığımı da hatırlamıyorum)
~Sessizgemi~