↧
Biraz 2ne1~
↧
Olay Bir Harf Yanlışında :)
Selamlar kavanozdan blogun sessiz sakinleri! Durduk yere grip oldum eski tip yöntemlerle iyileşmeye çalışıyorum dört gündür. Grip her zaman mutasyon geçiriyor biliyorum ama bu kez ne acayip bir şey olmuş öyle o.O Bu arada Psy İstanbul'a geldi, yetenksizsinizin çekimlerine katılmış sonra konserde sadece 15 dakika durmuş ama olayın diğer boyutu çok daha heyecanlı arkadaş!
G Kore'den bir sanatçı ülkemize geldi, bu da demek oluyor ki Bigbang'i buralarda görme hayalimiz artık hayal olmakla kalmayacak :)
O değilde çok şaşırdığım ve sevindiğim bir şey daha olmuş. Zaten böyle şeyler benim hastalanıp gündemden uzak kalmamı bekliyor her zaman cık cık cık, neyse.. BigbangTurkey ekibi Psy'a bir çiçek buketi göndermişler ve üzerinde de Korece yazdıkları bir not varmış. Ama notta iki tane yazım hatası yapmışlar. Ne var bunda olabilir diyebilirsiniz tabii ama olay o değil. Notta "PSY hoşgeldin! Mutlu yıllar. BINGBANG TURKEY" yazıyormuş. Mutlu yıllar ne için onu anlamadım ama tahminimce Çin yeni yılı içindir. Psy notu twitterda paylaşırken Bigbang üyelerini de etiketlemiş. Onlar da bu harf yanlışını tatlı ve sevimli bulmuşlar. YG Entertainment bu konu hakkında dedikodu bile yapmış :) Onca zaman sesimiz duyulsun, burada da VIP'ler olduğu bilinsin diye twitterda onca tag dolaştı ama pek dikkat çekmedi hatta hiç dikkat çekmedi diyebilirim, fakat bu bizim hatamız tabii olay bir harf yanlışındaymış :) Yabancı VIP'ler bu durumu çok kıskanmış saçma saçma laflar etmişler falan.. Bigbang üyeleri twitterda harf yanlışları yaparak paylaşımlarda bulunmuşlar sanırım bir de :)
İşte öyle bir şeyler, duramadım battaniyemden uzak kalma pahasına da olsa yazayım dedim :)
Bu arada siz şimdi bu yazıyı okurken gribim size de geçmiş olabilir onun için sorry... Olabilir ya öyle bakmayın garip garip, her şeyin temeli enerji değil mi bu evrende? E o zaman neden mümkün olmasın?
Kavanozdan blogun antikorları, güneş ışıkları, mors alfabesi ile "S.O.S" gönderebilen birine yardım etmek için gelen savaşçının katanasının gücünün asıl kaynağı olan meteroitleri... Evet biraz saçmaladım ama silmiyorum bunu dursun, suçu da gribime atarım n'olcak sanki :) Dikkat edin kendinize ^^
~Sessizgemi~
↧
↧
YooRin'le Telepatik iletişim
Kısacık sürecek olan ilkbaharı sevinçle karşılayan ama yakında gelecek olan çöl sıcaklarını düşününce beti benzi atan bendenizden pek bi selam olsun!
Daha önce kedim YooRin'den bahsetmiştim. Onu ve yavrularını bahçeli evi olan ve kediye ihtiyacı olan bi tanıdığımıza vermiştik, çünkü YooRin zaten apartmanda yaşamaktan memnun olmamaya başlamıştı ve yavrularıyla beraber evin içinde huzursuz oluyorlardı. Üstelik yavrulardan biri bir keresinde az daha balkondan düşüyordu. Dördüncü kattayız çok tehlikeli. Tanıdığımız yaşlı çiftin evleri bahçeli olduğundan böceklerle ilgili sorunları oluyordu bu yüzden eğitilmiş bi kedi arıyorlardı. Her neyse işte ilk başta onlardan ayrılmak çok zor oldu benim için, YooRin'i daha bir iki haftalık yavruyken kapının önünde bulmuştuk ve anne bakımı olmadan zar zor hayatta tutmuştuk onu, süt içemiyordu bile o kadar küçüktü yani. Zaten bu güne dek ne kadar kedi beslediysem hepsini aynı şekilde kapının önüne bırakılmış olarak bulmuştuk, eskiden evimiz birinci katta olduğundan diğer kediler dışarıya çıkıp dolaşıyor sonra geri geliyorlardı bu yüzden YooRin dışında bütün kedilerim günün birinde kendi rızalarıyla evi terk edip bir daha dönmemişlerdi.
YooRin ve yavruları gidince artık yanımda olmamalarına fazla üzülmedim çünkü bunun onlar için iyi bir seçim olduğunu biliyordum ama aynı zamanda gerçekten iyi olacaklar mı diye endişeleniyordum. Korktuğum gibi şeyler olmadı hiç, yavrular çabuk alıştılar yeni evlerine, YooRin biraz huysuzluk etmiş ilk başta, sonra bir keresinde kaçıp bize gelmişti hatta, evi nasıl buldu hiç bilmiyorum. Ama sonra o da alıştı tabii. Bahçeli evde hayvan beslemek daha iyi her yönüyle. Şimdi gayet iyiler, kardeşlerim arada bir ziyaretlerine gidiyor.
Gelelim şimdi kedilerimden bahsetmeme sebep olan olaya :) Uzun zamandır, o ilk sıralarda evi bulup geldiğinden beri, YooRin'i görmedim ve çok özlemiştim, geçen sabah haberleri izlerken bir kedi gösterdiler tabii aklıma hemen bizimki geldi, şimdi yanımda olsa da bi sarılsam falan dedim içimden. Yarım saat sonra kapının dışından tanıdık bi miyavlama duyduk annemle. Bir de baktık YooRin gelmiş :) Bu kediyle eskiden beri telepatik bağlarımız var diyorum ama kimse inanmıyor. Matmazel, yeni evine alıştığından beri bütün şehirde gezip dolaşmadığı yer yok, bizimkiler nereye gitseler YooRin'i orada görüyorlar bana anlatıyorlardı, ben de sürekli soruyordum bu gün gördünüz mü onu ne yapıyordu falan diye. Hanımefendi bütün gün dışarıda dolaşıyor akşam olmadan da eve dönmüyormuş. O sabah da bizi ziyarete geldi işte :)
Tabii yeni sahibini aradık ilk olarak ne yapalım diye, teyze de bir şey yapmayın sizi özlemiş biraz dursun yanınızda sonra bırakırsınız dışarı o gelir dedi. Biz de öyle yaptık, bütün gün yanımızda durdu, eski oyuncaklarını inceledi ama oyun oynama yaşı geçmiş, ilk bi heyecanlanıyor sonra bırakıyor oynamayı. Bütün evi şöyle bir dolaştı değişiklik var mı diye. Sonra her zaman uyumayı sevdiği yerleri kontrol etti. Alışkanlıkları değişmemiş en çok buna şaşırdım. Kedilerimizi büyütürken hiç kedi kumu kullanmadık biz, gerektiğinde tuvaleti kullanıyorlardı daha temiz oluyordu. Bunu unutmamış. Eskiden yemini sakladığımız dolabı da unutmamış gidip patileriyle açarak kontrol etti ama bir şey bulamadı tabii, ev yemeğiyle idare etti :) Yerde boş bir kutu ya da poşet görünce koşa koşa ilerleyip içine girme ve orada oturma alışkanlığı da değişmemiş, bunu neden yapıyor bilmiyorum, poşetlerin içinde uyumak ona çok ilginç geliyor olmalı. Bunlar dışında akşam olana kadar yanımda bir yere kurulup uyudu. Akşam onu dışarıya bıraktığımızda erkek kardeşim takip etti başına bir şey gelmesin diye ve eve gidecek mi gitmeyecek mi diye. Gerçekten teyzenin dediği gibi doğruca eve gitmiş. Kediler çok zeki yaratıklar (:
Umarım yine aklına düşer de ziyarete gelir :)
~Sessizgemi~
↧
Boonkaaa!!
Günlerdir elimde ne adı ne de resmi olan bir oyunu arıyorum. Uzun zaman önce severek oynuyordum bu oyunu ama elimde hiç görseli yoktu ve adını da unutmuştum. Sadece oyun içerisinde bir şeyleri patlattıkça etrafta kocaman Kaboom yazılarının çıktığını hatırlıyordum, bundan yola çıkarak nette bir ton görsel arama yaptım. En sonunda bu kelimeden bir şey çıkmayacağına karar verince match games diye en genişinden son bir aramayla şansımı deneyeyim dedim, 1.330.000.000 sonuç arasında sonunda şans eseri aradığımı buldum :) Oyunun adı meğerse Boonka'ymış :) Arabul tarzı oyunları keşfettiğim sitedeymiş hatta. Merak edenler buradan bakabilir. İsim Wonka gibi duruyor biraz :D Bir şeyi arayıp da bulamayınca takıntı yapıyorum böyle işte. Şimdi oyunu indirip boş vakitlerde keyfini çıkartacağım ^^
~Sessizgemi~
↧
Dünya Şiir Günü~
Hep kendi şiirlerimden paylaştım kavanozdan blogda ama bu güne özel bir Nazım şiiri paylaşmak gerek diye düşündüm. Şiirleri severim ama şiir hafızam pek yoktur nedense. Kendi şiirlerimi bile pek ezberlediğim söylenemez -bu ne çelişki!- hem şiir yazıyorum hem şiir okuyorum ama cidden hiç aklımda tutamıyorum, isterse dünyanın en içten en güzel şiiri olsun. Bu konuda bir şeyler yapmalıyım evet. Ama öncelikle yakın bi zamanda yeniden dinleyip hatırladığım bu Nazım şiirinin ilk kısmını paylaşmalı...
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Nazım H. Ran.
Dünya Şiir Gününüz kutlu olsun~
~Sessizgemi~
↧
↧
Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor
Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor. Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres: The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.
Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.
Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.
Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.
Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.
Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…
Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.
Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.
Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.
Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.
Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…
Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/
Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
↧
Saeng il chuk ha ham ni daaa Sessizgemi ! :)


Doğum günümü bir iki gün erkenden kutlamaya başladım aslında, geçen gün sürpriz bir şekilde postacı geldi ve çakıltaşımın gecikmesin diye erkenden gönderdiği doğum günü armağanlarımı getirdi, çok mutlu oldum, ayrıca Şeyma çingu da kendi blogunda benim için bir sürpriz hazırlamış, az önce haberim oldu çok şaşırdım sevindim ve mutlu oldum, daha önce doğum günümde böyle sürprizlerle karşılaşmamıştım :)
Maya burcum, normal burcum ve yükselen burcum bu yılın çok güzel olacağını söylüyordu, geçen yılın karmaşasından sonra pek inandırıcı değildi, burçlara da inanmam ama bu yıl cidden güzel gidiyor, bakalım ilerideki günlerde neler olacak :) (bununla birlikte ülkenin gidişatına üzülüyor ve endişeleniyorum ama bu günlük normal hayatı düşünmeyeceğim)

İşte böylee :) Bu gün yalnız olacağımı sanıyordum ama daha doğum günüm gelmeden hatırlandım, insanın sevdikleri ve dostları sahip olabileceği en değerli hazine bana göre. Ben her zaman iyi bir şekilde hatırlanmak isterim aksi takdirde gerçekten çok üzülürüm, bu yüzden hayatımı buna göre yaşıyorum ve sevdiklerimin, dostlarımın kalbinde yerim olduğunu bilmek beni mutlu ediyor..
hahah google'da oturum açtığımda doodle'ın doğum günümü kutladığını gördüm, biliyorum sıradan bir şey ama çok hoşuma gitti (:
Yakında kavanozdan blogun da doğum günü :) Hem ben hem de kavanozdan blog, hepinizi seviyoruz, bu yıl sizler için de güzel bir yıl olsun dilerim :)
hahahah çok tatlıı :D
~Sessizgemi~
↧
Mim - Genel Sorular
Sevgili Alielle bizzat hazırladığı mimi bana da göndermiş, öncelikle çok teşekkür ediyorum ve mimi yapmaya geçiyorum :) Uzun zamandır ders çalışmaktan başka bir şey yapmadım biraz zorlanacak gibiyim ama iyi oldu bu mim :)
1) İlk izlediğiniz Kore dizisi? Dizi hakkındaki yorumunuz?
İlk izlediğim Kore dizisi Saraydaki Mücevher'di. Farklı bir tarihi diziydi, Saray Mutfağındaki entrikalarla başlayıp Leydi Seo'nun önce mutfakta saray leydisi sonra da Joseon Hanedanı'nın ilk bayan saray hekimi olması ve bunların etrafında gelişen olaylarla ilgiliydi. Joseon döneminde bir kadının doktor olması bile inanılmayacak bir şeyken kralın Seo'yu özel doktoru ilan etmesi ve rütbesini üçüncü dereceye yükseltip (dokuzdan başlayıp bire doğru gidildikçe rütbe artıyor) kabine üyesi yapması büyük tepki toplamıştı. Ama Seo kimsenin tedavi edemediği hastaları iyileştiriyor, adı bilinmeyen hastalıklara tedaviler geliştiriyor ve döneminin en iyi doktoru haline geliyordu. Yanlış hatırlamıyorsam dizinin sonunda Janggeum Seo daha önce hiç denenmemiş, düşünülmemiş bir şeyi yapıp tarihe geçiyordu, bir kadını sezaryen ameliyatı ediyordu. İşte böyle bir diziydi, özeti bile çok uzun oldu ama 54 bölüme rağmen izlenmeli :) Kore kültürünü dizi içerisinde çok güzel aktarmışlar, işin içinde alternatif tıp da olunca ben pek bi sevdim, karakterlerin de gerçekten tarihte var olduğunu bilince diziyi izlerken insan o döneme şahit oluyormuş gibi hissediyor :)
2) İlk oppanız, ilk unniniz?
Oppa ya da unni olaylarına hiç girmedim ben ya. Benim için sevdiğim aktörler ya da aktrisler vardır veya hayran olduğum işte. Ne bileyim oppa ve unni kelimelerinden ilk başta soğudum sanırım. Bir de dizilerde olsun müzik gruplarında olsun sevdiğim kişileri hayranlık derecesinde severim ben öyle takıntı yapıp bir kişiyi sürekli takip etmem. G Dragon'un hayranları mesela gizlice evine gidip sessizce beklemişler, adım adım takip ediyorlarmış, bir seferinde saklandıkları yerden çıkıp "Oppaaa!" diye bağırdıklarında adamın yüreğine iniyormuş, duyunca inanamadım bu kadar da olmaz dedim, korku filmi gibi :) Bu tür gariplikler bi dolu olunca oppa ve unni meselesinden uzak durdum hep işte. Bir de kardeşimin arkadaşları mesela şu kişi benim oppam bu kişi benim unnim dediklerinde ne kadar Kore sever olsam da garipsiyorum ben elimde değil. Tuhaflık bende de olabilir onu bilemeyeceğim tabii, yaşıma rağmen fazlaca seksenler doksanlar insanıyım ayak uyduramıyor olabilirim :)
3) Oyunculuğunu beğendiğiniz Koreli aktörler, aktrisler?
Şuan aklıma doğru düzgün kimse gelmiyor ki yaa üzgünüm..
4) Ostsini en beğendiğiniz dizi?
A Gentleman's Dignity şuan için, aslında hepsini seviyorum ama zaman zaman birisi diğerlerinden ağır basıyor insanın ruh haline göre, bütün müziklerini ayrı ayrı seviyorum bu dizinin de.
5) İlk izlediğiniz anime? İlk izlediğiniz Kore filmi?
İlk izlediğim anime serisi Basilisk'ti iki kez tvde mtv anime gecesi kuşağında bir kez de pcde izledim. Fakat pcde izlediğimiz ilk anime sorulmuş. O da Death Note, üç kez izledim bu animeyi yine izlerim çok kaliteli, mangasını da yeni bitirdim farklı bir şeyler vardır diye düşünmüştüm ama neredeyse aynıydı, filmlerini de birkaç kez izledim :) İlk Kore filmim Blind ve bir de İyi Kötü ve Tuhaf'ı tvde tesadüfen izledim, başka filmlerini izleme şansım olmadı henüz vakit ayıramıyorum ama Çalıkuşu çingumdan aldığım tavsiye filmler var ilk fırsatta izleyeceğim :)
6) En son izlediğiniz Kore dizisi?
Faith izledim en son, güzeldi tavsiye edilir.
7) İlk izlediğiniz tarihi dizi?
Saraydaki Mücevher :)
8) Tayvan, Japon yapımlarıyla aranız nasıl, en sevdiğiniz film ve dizilerden aklınıza gelen?
Tayvan yapımı hiç izlemedim sanırım, Japon yapımı dizi izlemedim ama film ve anime izledim. Bunlardan şuan aklıma gelenler Desu Noto serisi hem anime hem filmler, Tonari no Totoro, Ruhların Kaçışı, birkaç korku filmi de izledim ama anımsayamadım şuan bir de samuraylı ninjalı filmler izledim ama onları da anımsayamadım.
9) Ne kadar süredir Kore dizisi izliyorsunuz? Bu süre zarfında kaç dizi devirdiniz? Aklınıza ilk gelen izlenmeli dediğiniz bir dizi?
2008'den beri izliyorum. Kaç dizi izledim bilmiyorum ama çok fazla değil, dizilere pek zaman ayıramıyorum izlediğim zaman da tek başıma izlemeyi sevmiyorum kız kardeşimin uygun olduğu zamanları bekliyorum bu da bir diziyi bir ayda ancak bitirmeme neden oluyor. Aklıma ilk gelen ve izlenmeli dediğim şuan için rooftop prince ve a gentleman's dignity.
10) Sıkıldığınız diziler?
Playfull Kiss, yarım bıraktım..
11) Hangi dizi karakterlerine tekme tokat dalmak istediniz?
Oh Ha Ni, 12-13 yaşındaki çocukça tavırlarıyla sinir olduğum bir karakter. Sonra Rooftop'taki Hong Se Na ve Tae Mo. Muhteşem Kraliçe'de Mühürdarın iki oğlu ve ayrıca karakteri sevsem de aynı zamanda tekme tokat dövmek istediğim Bidam. Saraydaki Mücevher'den Leydi Choi ve çetesindeki herkes.. Aklıma başka gelmedi şimdi.
12) Sonunu beğendiğiniz ve beğenmediğiniz diziler?
Beğendiklerimden Rooftop Prince ve A Gentleman's Dignity var aklımda. Sevmediklerimden de Queen İn Hyun's Man diyebilirim, dizi ilk başta güzeldi sonra bir ara olaylar birbirine girdi hiçbir şey anlamadım Kraliçe İn Hyun tarihte bir var oluyor bir kayboluyor hiç kimse onun varlığına dair bir şey hatırlamıyor sonra tekrar düzeliyor her şey ama o olayı pek anlayamadım işte, o yüzden sonu güzelse bile bilemiyorum.
13) Dizi müzikleri hariç ilk dinlediğiniz şarkı?
Bunu hatırlamıyorum. Ama K-Pop'a önce alışmamın sonra da bağlanmamın sebebi Bigbang :)
14) Sevmediğiniz unni ve oppalar?
Bilmiyorum.. Ama Girls Generation kızlarına uyuz olduğum kesin.
15) Korece mi Japonca mı Çince mi?
Korece ve Japonca derim. Çince müzikler güzel oluyor severim ama zor ve oldukça karışık bir dil. Japonca da karışık ama telaffuzunu seviyorum. Korece ise zor değil ve onların da telaffuzunu seviyorum.
Sıra geldi mimi göndermeye :) Ama kime göndereceğimi bilemedim, yapmak isteyen herkes yapsın, isteyen olursa ismini eklerim buraya :)
Not: Şuan bir şey unutmuşum ya da bir şey yanlışmış gibi hissediyorum ama ne olduğunu bilemedim, mimle ilgisi olduğunu sanmıyorum ama kafama takıldı, hadi hayırlısı.. Neville'ın Hatırlatıcısı gibi pek işe yaramayan bir durum :)
~Sessizgemi~
↧
Nice Yıllara Kavanozdan Blog ^_^!
Bu gün kavanozdan blog 2 yaşına adım attı :) Aslında blogu Mart ayında kurmuştum fakat ilk yazım tam iki yıl önce bu güne ait, o nedenle bu günü blogumun resmen doğum günü ilan ediyorum. Şuan ne söylemeliyim bilmiyorum, tasarlamadan yazıyorum bu yazıyı, akışına bıraktım :)
Nisan ayını seviyorum ben, sırf doğum günümden ya da blogumun doğum gününden dolayı da değil :)
Blogu açmadan önce çok kararsızdım çünkü bloglar hakkında hiçbir bilgim yoktu, bir süre blogspot mu wordpress mi diye çok düşündüm, aslında bu konuyu hala düşünüyorum bir sonuca varamadım. Bazen wordpress'de blogun bir ikizini mi açsam diye düşünüyorum. İsim seçmek de çok zordu hem bloga hem de kendime, tanıdığım herkesin görüşünü aldım bu konuda, özgün olması ve beni yansıtması için çok uğraştım, şimdi seçmiş olduğum isimlerden hiç pişman değilim.
Blogu açtığım zamanlar kendi kendime yazar okurum diyordum, pek cesaretli değildim ama yazmayı seviyordum işte, fakat sağolsunlar diğer bloggerlar ve hatta blogu olmayanlar beni yalnız bırakmadılar. Tüm bloglardan öğrendiğim şeyler var, öğrenmeye devam ediyorum. İlk yazılarımdan bu güne kadar büyük bir değişim geçirmişim, e ilk blogum sonuçta, ilerde neler olur bilemem ama yazmayı bırakmaya hiç niyetim yok. Blogu çok sık güncelleyemiyorum, bu biraz canımı sıkıyor ama dersler ve ailemle geçirdiğim zamanlar vaktimin büyük bir kısmını dolduruyor. Bunun üstesinden geleceğimi umuyorum. Bu arada ak saçlı tonton bi nine olduğumda da bu blogda yazmaya devam edeceğim sanırım (: O zamanlar neler yazarım bilmiyorum gerçi, zaman gösterir ^^
İki yıl boyunca pek çok blog ve pek çok insan tanıdım, harika arkadaşlar edindim, hatta güzel dostlar kazandım. Bu benim için oldukça önemli bir şey, bu açıdan çok mutluyum.
Neyse fazla uzatmadan kavanozdan blogun ikinci yılını kutluyorum :) Siz de kutlayın ama böyle kuru kuru olmaz hiç :D İki yıl boyunca kavanozdan blogu okunmaya değer bulan, yalnız bırakmayan, eğlenceli yorumlarıyla gülümseten, şöyle bir tıklayıp dolaşıp geri giden, arada bir hatır soran, en berbat yazılarımda bile beni cesaretlendiren herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. Bu gün bu yazıyı sizler için yazıyorum :) Umarım hep beraber böyle daha çok kutlama yaparız, kutlama yazıları okuruz.
Lütfen her geçen gün büyüdüğümüz blog dünyasında yorumlarınızı bundan sonra da eksik etmeyin.
Mutlu kalın (:
Konumuzla ilgisiz sözleri var ama şuan dinleyince yazıyla
birlikte güzel gidiyor gibi geldi, Juniel - İlla İlla, siz de dinleyin :)
~Sessizgemi~
↧
↧
BlogStar 2013 Başladı :)
![]() |
((2)) |
Ey blog alemi, geçen yıl sevgili Dayatılanla Yaşayan tarafından ilki düzenlenen sevimli ve eğlenceli BlogStar seçmeleri bu kez (BBM) tarafından büyük bir heyecan ve titizlikle yine başlatıldı. Anlaşılan geleneksel bir hal aldı seçmeler, güzel bir şey bu :) Öğrenir öğrenmez gidip okumaktan hoşlandığım ve sevdiğim bloglara oy verdim. Bu yıl biraz zorlaşmış seçim yapmak çünkü her kategori için yalnızca bir kişiyi aday gösterebiliyorsunuz, oysa bir kategori için düşündüğüm en az 10 kişi oluyor.
Ben de birkaç kategoride aday gösterilmişim, her şeyden önce aday gösterilmek çok güzel, yazdığım şeylerin seviliyor olduğunu bilmek harika benim için, bu nedenle içtenlikle teşekkür ederim :) Bu arada onca kategoride kimler aday gösterdi beni merak, şaşkınlık ve sevinç içerisindeyim yahu :)
Bu yıl seçmeler için özel bir sayfa ayarlanmış, menüler ve oylama için kullanılan form çok hoş olmuş. BlogStar bir yarışmadan çok daha farklı bir şey. Tam olarak nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama sevimli, hoş bir ortam. Farklı bloglar keşfetmek için güzel bir yol. Ayrıca aday gösterilen blog ve bloggerlar için eğlenceli -hele de hiç haberleri olmadan kazanmışlarsa ilginç- bir anı olarak kalıyor :)
Şuan blogda değil ders başında olmam gerek aslında ama konu ne kadar çok kişi tarafından duyurulursa o kadar eğlenceli geçer bu süreç diye düşündüm. Sonra "aaa benim haberim yoktu tüh keşke bilseydim de sevdiğim blogları destekleseydim," demeyin efendim benden söylemesi :) Bu arada unutmadan ekleyeyim blogu olmayan okuyucular da oy kullanabiliyorlar bu da daha hareketli bir ortam sağlamış (:
BlogStar seçmeleriyle ilgili bilgi için tıktık..
BlogStar kategorileri ve aday gösterilenler için tıktık..
Sevdiğiniz bloglara oy vermek için tıktık..
Adayların isimlerine tıkladığınızda haklarında daha fazla bilgi edinebilir ve desteklemek istediğiniz kişileri "duyur destekle" butonu ile çevrenizde duyurabilirsiniz :)
~Sessizgemi~
↧
Mim - Kişisel Sorular
Yarım saattir müzik dinlemeye daldım ilkin ne yazayım diye düşünüp duruyorum, cümleleri bir araya getiremedim. Eskisi gibi o kadar uzun bir ara da vermedim oysa yazmaya. Neyse bu da böyle bir başlangıç olsun :) Rosaçingum bol sorulu gittikçe zorlaşan bir mim göndermiş bana, bir ay geçti üstünden ilk defa bu kadar geciktirdim bir mimi, sınavlar falan filan derken bu güne kaldı. Mim için teşekkürler çingum, tekrar yazmaya başlamak için fırsat oldu :)
1) Eğer düğünün olacak olsaydı, nasıl olurdu?
Benim de pek bir fikrim yok bu konuda :) Evlenmeyi düşünmüyorum, bana uzak meseleler bunlar. Ama olacak olsaydı, Karmakarışık filminde bir sahne var hani, Rapunzel yıllardır merak ettiği ışık gösterisini izlemek üzere gölün ortasında bir kayıkta heyecanla bekliyor sonra o fener gösterisi başlıyor. Hah işte o sahneye bayılıyorum ben, öyle bir şeyler olsun olursa :)
2) Yolda yürürken sevdiğin idole rastlasaydın vereceğin tepki ne olurdu?
Şimdi düşündüm de ben yolda yürürken insanların yüzüne pek bakmıyorum tanımadığım kişilerle göz göze gelmemek için, o yüzden sevdiğim idol yanımdan geçse de fark etmeyebilirim :) Ama olur da öyle bir şey olursa önce bir şaşırırım, sonra sadece gülümserim sevildiğini bilsin iyi hissetsin diye, yeri gelirse konuşurum hatır sorarım, fırsat bulmuşken hoşuma gitmeyen bir şey yapmışsa daha öncesinde onu söylerim falan ama imza almaya ya da resim çekilmeye çalışmam ben, saçma geliyor bana bunlar. Bunlar dışında rahatsız etmemeye çalışırım, sonuçta kırk yılın başı bir dışarıya çıkmış gezip dolaşmak için, o da insan yazık bi rahat bırakılsın azıcık dimi ama :)
3) Bir dizi karakteri olsan hangisi olmak isterdin?
Bu konu da pek bir fikrim yok. Düşündüm ama bilemedim. Hiçbiri normal değil ki hoşa giden yönleri olabiliyor ama al birini vur ötekine hepsi tuhaf :)
4) Sence ben nasıl görünüyorum?
Hmm Rosa çingu bence sen orta boylardasın ve açık tenlisin ama saçların siyah. Göz rengin de siyah ya da koyu kahve. Neşeli birisin, neşeli olmayı tercih ediyorsun ayrıca, yani üzgün olsan bile bunu kendine bile belli etmemeye çalışıyorsun. Olumlu birisin. İnsanları üzmeyi sevmiyorsun... hmm görmeden tarif etmek de zor iş yahu :) bildim mi peki bildim mi hı? :)
5) Hayatın bir senaryo olsaydı ve senaristi sen olsaydın nasıl bir senaryo yazardın?
Hıımm sanırım pek fazla değişiklik yapmazdım. Sonuçta beni ben yapan şuanki senaryo, başka biri olmayı istemeyeceğim için fazla değişikliğe gitmezdim. Biraz daha şans eklerdim belki. Aslında şimdiki senaryomu daha iyi hale getirmek için dünyayı değiştirmeyi isterdim o da dahilse yetkilerime tabii :)
6) Hep yaşamayı merak ettiğin, bir gün mutlaka bu duyguyu tatmalıyım dediğin bir olay var mı?
Ohoo çok fazla var.. Mesela boğulma korkum olmadan okyanusta derinlere dalmak, ya da Rosa çingunun da istediği gibi uzaydan atlamak, gerçi ben atlamak yerine oralarda bir süre takılırdım herhalde :D Mesela uzay istasyonunda olsam orada görevli bir bilim insanı olsam mesela ve dünyanın arkasından güneşin doğduğu o anı izlesem.. Flapjack gibi maceracı olsam, denizlerde dolaşsam ya da buzullarla kaplı dağlara tırmansam.. Bigbang konserinde en önlerde olsam, şarkılara eşlik ederken o sarı tacı yorulmadan sallasam.. Bir grupta solist olsam mümkünse iyi bir Kore grubunda :D Canım sıkılınca Han nehrinin kenarında yürüsem, cidden merak ediyorum nasıl hissettirdiğini :) Bir de ata binsem korkmadan hızla sürsem. Orta Dünya'da bir Elf ya da Hobbit de olabileydim iyiydi :)
7) Eğer olanaklarını göz önünde bulundurmadan, hiçbir şeyi düşünmeden istediğin mesleği seçecek olsaydın bu ne olurdu?
Tam da çok fazla mesleğe ilgi duyan ve seçim yapamayan birine sorulacak bir soru değil mi bu.. Aslında olanaklar göz önündeyken bir iki meslek dışında hiçbiri bana uygun değil ama insan hayal etmeden yapamıyor işte. Mesela genetik mühendisi olmak isterdim. Dövüş sanatları ustası olmak isterdim. Uzay araştırmaları yapan bir bilim insanı olmak isterdim. Psikolog da olabilirdim aslında. Biyolog da olabilirdim. Nörolog da olmak isterdim.Tiyatro oyuncusu olmak isterdim. Senarist olmak isterdim. Ubisoft'ta ya da Crytek'de çalışmak isterdim. National Geographic'de fotoğrafçı olmak isterdim. Bigbang'in menajeri falan da olayım yaa :) Haa bir de arkeolog ve dil bilimci olmak isterdim. Baterist olmak isterdim. Bunlara benzer daha bi dolu şey var. Bir de bunların hepsini aynı anda olmak isterdim (:
8) Seni benzettikleri bir ünlü şahıs var mı?
Rosa bu soruya verdiğin cevap şahane :D Annem Lee Yo Won'a benzetiyor beni sürekli. Biraz benzediğimiz doğru ama çok da değil. Diğer herkes de anneme benzetir biraz. Onun dışında pek kimseye benzetmezler işte eşsizim sanırsam :D
9) Farklı bir bedende dünyaya gelecek olsaydın, kimin görünüşünde gelmek isterdin?
Niye başkası olarak geleyim ki yaa? Ben yine kendim olmak isterdim. Ama mesela zihin gücü chi enerjisi gibi güçlerim olsun isterdim :)
10) Karşına çıksa en çok tiksineceğin şey?
Kırkayak ve benzeri böcekler ııyykk.. Salyangozlar ve benzerleri.. Karınca kolonisi, tek tek olsalar sorun yok ama bir arada topluca olmalarına dayanamıyorum, küçükken oyun oynarken çok fazla çizik içinde kalıyordum dikkatsizdim bir de yaramazdım sanırım anneannemin arka bahçesindeki çalıların arasında dolaşır tavukları kovalar kedilerle kavga ederdim bir de hiç başaramasam da ağaçlara çıkmaya uğraşırdım, bir keresinde çok fena çizik ve yara bere içinde kalmıştım ertesi gün uyandığımda bir karınca kolonisinin beni yemeye çalıştığını gördüm, vahşi yaratıklaarr, hastanelik olmuştum o yüzden.
11) Hayallerine konuk ettiğin prens nasıl biri?
No comment ^.^!
12) Bize giyim tarzını anlatır mısın?
Rahat hissettiğim şekilde giyinirim. Genelde spor. Bol şeyler çoğunlukta. Aslında tam bir tarzım yok, o gün canım nasıl istemişse öyle giyinirim. Bir gün hanım hanımcık olur elbise giyerim, bir gün siyahlara bürünür asi takılırım, başka gün çok spor.. öyle yani canım nasıl isterse.
13) Bizimle seni en çok etkileyen dizi-film sahnesini paylaşır mısın?
Bir dolu var.. Ama şuan aklıma gelenleri yazayım. Mesela Yeşil Yol'da John Coffey'nin ölüm sahnesi, ilk izlediğimde ne ağlamıştım ben o sahnede, geçen tesadüf yine izledim bu filmi yine ağladım. Kız Kardeşimin Hikayesi filminin pek çok sahnesi.. gece vakti tek başıma izlemiştim filmi, bittiğinde bir saat boyunca ağlamaya devam ettim ve bir hafta etkisinde kaldım.. Çok Gürültülü ve Çok Yakın pek çok sahnesi, film ilk cümleleriyle etkilemeye başlıyor insanı. August Rush aynı şekilde pek çok sahnede etkilemişti. Premium Rush filminde bisikletli kuryelerin taksilerle yarışması, polislerden kaçışları falan güzeldi sevdim :) Yüzüklerin Efendisi'nin hiçbir sahnesini atlayamam baştan sona etkileyici bir seri :) Çok çok fazla var aslında etkilendiğim film sahnesi ama aklıma gelmiyor şuan doğru düzgün.
2) Yolda yürürken sevdiğin idole rastlasaydın vereceğin tepki ne olurdu?
Şimdi düşündüm de ben yolda yürürken insanların yüzüne pek bakmıyorum tanımadığım kişilerle göz göze gelmemek için, o yüzden sevdiğim idol yanımdan geçse de fark etmeyebilirim :) Ama olur da öyle bir şey olursa önce bir şaşırırım, sonra sadece gülümserim sevildiğini bilsin iyi hissetsin diye, yeri gelirse konuşurum hatır sorarım, fırsat bulmuşken hoşuma gitmeyen bir şey yapmışsa daha öncesinde onu söylerim falan ama imza almaya ya da resim çekilmeye çalışmam ben, saçma geliyor bana bunlar. Bunlar dışında rahatsız etmemeye çalışırım, sonuçta kırk yılın başı bir dışarıya çıkmış gezip dolaşmak için, o da insan yazık bi rahat bırakılsın azıcık dimi ama :)
3) Bir dizi karakteri olsan hangisi olmak isterdin?
Bu konu da pek bir fikrim yok. Düşündüm ama bilemedim. Hiçbiri normal değil ki hoşa giden yönleri olabiliyor ama al birini vur ötekine hepsi tuhaf :)
4) Sence ben nasıl görünüyorum?
Hmm Rosa çingu bence sen orta boylardasın ve açık tenlisin ama saçların siyah. Göz rengin de siyah ya da koyu kahve. Neşeli birisin, neşeli olmayı tercih ediyorsun ayrıca, yani üzgün olsan bile bunu kendine bile belli etmemeye çalışıyorsun. Olumlu birisin. İnsanları üzmeyi sevmiyorsun... hmm görmeden tarif etmek de zor iş yahu :) bildim mi peki bildim mi hı? :)
5) Hayatın bir senaryo olsaydı ve senaristi sen olsaydın nasıl bir senaryo yazardın?
Hıımm sanırım pek fazla değişiklik yapmazdım. Sonuçta beni ben yapan şuanki senaryo, başka biri olmayı istemeyeceğim için fazla değişikliğe gitmezdim. Biraz daha şans eklerdim belki. Aslında şimdiki senaryomu daha iyi hale getirmek için dünyayı değiştirmeyi isterdim o da dahilse yetkilerime tabii :)
6) Hep yaşamayı merak ettiğin, bir gün mutlaka bu duyguyu tatmalıyım dediğin bir olay var mı?
Ohoo çok fazla var.. Mesela boğulma korkum olmadan okyanusta derinlere dalmak, ya da Rosa çingunun da istediği gibi uzaydan atlamak, gerçi ben atlamak yerine oralarda bir süre takılırdım herhalde :D Mesela uzay istasyonunda olsam orada görevli bir bilim insanı olsam mesela ve dünyanın arkasından güneşin doğduğu o anı izlesem.. Flapjack gibi maceracı olsam, denizlerde dolaşsam ya da buzullarla kaplı dağlara tırmansam.. Bigbang konserinde en önlerde olsam, şarkılara eşlik ederken o sarı tacı yorulmadan sallasam.. Bir grupta solist olsam mümkünse iyi bir Kore grubunda :D Canım sıkılınca Han nehrinin kenarında yürüsem, cidden merak ediyorum nasıl hissettirdiğini :) Bir de ata binsem korkmadan hızla sürsem. Orta Dünya'da bir Elf ya da Hobbit de olabileydim iyiydi :)
7) Eğer olanaklarını göz önünde bulundurmadan, hiçbir şeyi düşünmeden istediğin mesleği seçecek olsaydın bu ne olurdu?
Tam da çok fazla mesleğe ilgi duyan ve seçim yapamayan birine sorulacak bir soru değil mi bu.. Aslında olanaklar göz önündeyken bir iki meslek dışında hiçbiri bana uygun değil ama insan hayal etmeden yapamıyor işte. Mesela genetik mühendisi olmak isterdim. Dövüş sanatları ustası olmak isterdim. Uzay araştırmaları yapan bir bilim insanı olmak isterdim. Psikolog da olabilirdim aslında. Biyolog da olabilirdim. Nörolog da olmak isterdim.Tiyatro oyuncusu olmak isterdim. Senarist olmak isterdim. Ubisoft'ta ya da Crytek'de çalışmak isterdim. National Geographic'de fotoğrafçı olmak isterdim. Bigbang'in menajeri falan da olayım yaa :) Haa bir de arkeolog ve dil bilimci olmak isterdim. Baterist olmak isterdim. Bunlara benzer daha bi dolu şey var. Bir de bunların hepsini aynı anda olmak isterdim (:
8) Seni benzettikleri bir ünlü şahıs var mı?
Rosa bu soruya verdiğin cevap şahane :D Annem Lee Yo Won'a benzetiyor beni sürekli. Biraz benzediğimiz doğru ama çok da değil. Diğer herkes de anneme benzetir biraz. Onun dışında pek kimseye benzetmezler işte eşsizim sanırsam :D
9) Farklı bir bedende dünyaya gelecek olsaydın, kimin görünüşünde gelmek isterdin?
Niye başkası olarak geleyim ki yaa? Ben yine kendim olmak isterdim. Ama mesela zihin gücü chi enerjisi gibi güçlerim olsun isterdim :)
10) Karşına çıksa en çok tiksineceğin şey?
Kırkayak ve benzeri böcekler ııyykk.. Salyangozlar ve benzerleri.. Karınca kolonisi, tek tek olsalar sorun yok ama bir arada topluca olmalarına dayanamıyorum, küçükken oyun oynarken çok fazla çizik içinde kalıyordum dikkatsizdim bir de yaramazdım sanırım anneannemin arka bahçesindeki çalıların arasında dolaşır tavukları kovalar kedilerle kavga ederdim bir de hiç başaramasam da ağaçlara çıkmaya uğraşırdım, bir keresinde çok fena çizik ve yara bere içinde kalmıştım ertesi gün uyandığımda bir karınca kolonisinin beni yemeye çalıştığını gördüm, vahşi yaratıklaarr, hastanelik olmuştum o yüzden.
11) Hayallerine konuk ettiğin prens nasıl biri?
No comment ^.^!
12) Bize giyim tarzını anlatır mısın?
Rahat hissettiğim şekilde giyinirim. Genelde spor. Bol şeyler çoğunlukta. Aslında tam bir tarzım yok, o gün canım nasıl istemişse öyle giyinirim. Bir gün hanım hanımcık olur elbise giyerim, bir gün siyahlara bürünür asi takılırım, başka gün çok spor.. öyle yani canım nasıl isterse.
13) Bizimle seni en çok etkileyen dizi-film sahnesini paylaşır mısın?
Bir dolu var.. Ama şuan aklıma gelenleri yazayım. Mesela Yeşil Yol'da John Coffey'nin ölüm sahnesi, ilk izlediğimde ne ağlamıştım ben o sahnede, geçen tesadüf yine izledim bu filmi yine ağladım. Kız Kardeşimin Hikayesi filminin pek çok sahnesi.. gece vakti tek başıma izlemiştim filmi, bittiğinde bir saat boyunca ağlamaya devam ettim ve bir hafta etkisinde kaldım.. Çok Gürültülü ve Çok Yakın pek çok sahnesi, film ilk cümleleriyle etkilemeye başlıyor insanı. August Rush aynı şekilde pek çok sahnede etkilemişti. Premium Rush filminde bisikletli kuryelerin taksilerle yarışması, polislerden kaçışları falan güzeldi sevdim :) Yüzüklerin Efendisi'nin hiçbir sahnesini atlayamam baştan sona etkileyici bir seri :) Çok çok fazla var aslında etkilendiğim film sahnesi ama aklıma gelmiyor şuan doğru düzgün.
Mim sonunda sevdiğimiz bir şarkıyı ekliyormuşuz. Bu aralar sıkça dinlediğim bir taneyi paylaşayım ben de.
FT Island - I Wish..
Ayy bu da olsun ama yaa duramadım :) CNBLUE - I'm Sorry
Bana mı öyle geliyor bu çocuklar her klipte çatılarda mı? Yazık şarkı söyleyecek adam gibi bir yer verin şunlara :P şaka şaka iyiler böyle :)
Vee mimi gönderdiklerim;
Sorular zor istemezseniz yapmayabilirsiniz :)
Yapmak isteyen herkes de yapabilir ayrıca :)
S..
↧
Uğur Böcekleri Sözlerini Tutmaz
Bir süredir o eski çam kokulu sedirin altında saklanıyor, teyzesinin o hırçın sarı renkli kedisinin yavruların başından ayrılacağı anı kolluyordu. Tatili geçirmek için buraya geldiklerinden beri her gün, her dakika, yavrulara bir kerecik dokunabilmek umuduyla, anne kedi tarafından bir seri tırmık saldırısına uğruyordu. Bu konuda azar işitmesine rağmen pes etmeye niyeti yoktu. N'olurdu sanki bir kerecik sevse o minikleri? Ama şimdide Minnoş iyice akıllanmıştı, biliyordu, bir saniye ayrılsa yanlarından küçük kız yine bir yerlerden çıkıp yavruları almak isteyecekti, nöbetçi gibi kurduğu yuvanın etrafını gözlüyordu.
Sedirin altında beklemekten sıkılmıştı. Çevrede kimse de yoktu, herhalde çay içmek için bahçeye çıkmışlardı. Bir bulut güneşi örtünce evin içi akşam gibi karardı, bulunduğu yerde nedensiz yere korkmaya başladı. Tahtaların arasından hafif bir gıcırtı yükselince orada daha fazla duramadı, yere sarkan sedir örtüsünü aralayıp dışarı çıkacaktı ki "Bö!" diye bağırarak yukarıdan önüne atlayan dayısı yüreğini kopardı. Aralarında çok fazla bir yaş farkı yoktu ikisi de çocuktu. Ağalayarak gidip anneannesine dayısını şikayet etti, sonra da şakacıktan fırlatılan terliklerden kaçışını izledi.
Bir süre kedilerle konuşmayıp onlara tavır almaya karar verdi, uğraşacak başka bir şeyler bulursa bu kez kediler onunla oynamak ister diye düşünüyordu. Taktik değiştirecekti. Bahçenin köşesindeki kocaman dut ağacının yanına gitti. Ağacın kabarık kabuğuna dokundu. Bu ağacı seviyordu, yanından gelip geçerken kabuğuna dokunup onu böylece selamlardı. Yukarıya baktı, dallar çok yukarıdaydı, bir yetişkin bile ilk dala ulaşmak için merdiven kullanmak zorunda kalırdı. Bir gün ben de yukarı tırmanıp kendi topladığım dutları yiyebileceğim diye heyecanla düşündü. Sonra hemen yakındaki alçak duvara tırmandı, üstünden atlayıp komşu bahçeye geçti. Kendi bahçelerinden farklıydı burası, küçük bir ormana benziyordu. Ama bakımsız bir yerdi, buradaki ağaçlardan hoşlanmazdı. Yine de buraya gelmeyi severdi, her seferinde korksa da değişik kertenkeleler arar, uğur böcekleri toplardı. Eğer bir kertenkele yakalarsa bu kez Minnoş ona yaklaşmak isteyecekti. Nedense bu bahçedeki bazı ağaçlar yaz boyu yapraklarını döker sonbahara bir şey kalmazdı, ya çok yaşlılardı ya da türleri böyleydi.Yerde çürüyen yaprak örtüsünü çıtırdatarak yürümeye başladı, biraz ileride toprak hafif bir çukur oluşturduğu için küçük bir su birikintisi oluşmuştu, aradığı şeyin orada olabileceğini düşündü.
Yerde ince bir dal buldu ve gidip su birikintisinin yanında beklemeye başladı. Dal parçasının ucuyla yerdeki yaprakları kaldırıyor ufak taşları yerinden oynatıyordu. Bir örümcek bulmamayı diledi ya da bir yılan... Önceki sene bu bahçede yılan görmüşlerdi ve dedesi onu avlamıştı. Bahçeyi hep kontrol eder olmuşlardı yine de bir tane daha olabilirdi her zaman.. Küçükken insan böyle bir düşünceden bile çok fazla korkmuyordu, bir yılan görse nasıl olsa kaçardı ya da bir böceğe dokunsa ellerini yıkardı. Ama çocukluğun farklı korkuları vardı. Mesela akşam olup hava kararınca ışıklar kapalıysa bulunduğu yerden kıpırdayamazdı, oturduğu yerden ayaklarını sarkıtamazdı. Hele yatağının altına göz ucuyla bile bakamazdı. Sanki bir an baksa ya da ayaklarını sarkıtsa kocaman bir yaratık ileri atılıp onu yakalayacaktı.
Bulutlar güneşi her örttüğünde rüzgar hızlı ve serin esiyordu, güneş ortaya çıktığında yine ılık ve sakin. Bazen çam kokuları sarıyordu ortalığı bazen menekşe ve gül. Anneannesinin özenle baktığı hanımeli kokuları da karışıyordu araya. Kuş seslerini dinlerken rüzgarla dallarında kıpırdanan yaprakların yerde oluşturdukları gölgeleri izlemeyi seviyordu. Koyu yeşil, açık yeşil, kahverengi, sarı ve turuncuydu her yer. Gökyüzü çocuklara daha farklı görünür her zaman. O gün göğün mavisi pasteldi, kadifeydi ya da okyanustu, onun için ismi önemli değildi. Önemli olan göğe nasıl sarılabileceğiydi ya da onu bir bardağa koyup nasıl içebileceğini bulmak.. Garip fikirler üretmekte üstüne yoktu.
Yapraklardan birinin üzerinde bulduğu uğur böceğini yakalayıp yanında getirdiği küçük plastik kutuya koydu. Eve döndüğünde önce üst kata büyükannesinin yanına çıkacak, sonra onun balkonundan dilek tutarak uğur böceklerini serbest bırakacaktı. Kutunun kapağını kapatıp elbisesinin cebine koyduğu sırada sağ yanında bir şeyin kıpırdadığını fark etti. Önce bütün kanı buz kesti sonra ensesinin kaynadığını sandı. Fazla hareket etmeden dönüp baktığında yarım saattir kocaman bir kaya zannettiği şeyin irice gözlerle kendisine baktığını gördü. Bu kocaman, yeşil, benekli bir gece kurbağasıydı.
Bir süre birbirlerine garip garip bakıp durdular. Sonra yeniden cesaretini bulan küçük kız ayağa kalkmadan geri geri çekildi, çünkü o kadar yakınlardı ki yeşil yaratık bir sıçrasa yüzüne yapışırdı. Kurbağa ya çok yaşlıydı ya da çok miskin, tehlikeli bir durum olmadıkça gözünü bile kırpmaya niyeti yoktu. Daha önce karşılaşıp sohbet ettiği dev kurbağa bile bundan daha hareketli sayılırdı. Elindeki dal parçasıyla uzanıp ona dokunmak isterken komşu teyzenin seslendiğini işitti. Balkondan eğilmiş neyle uğraştığını anlamaya çalışıyordu. Bir kurbağayla oynadığını görünce telaşlı bir sesle ondan uzak durmasını söyledi, kurbağalarla oynanmazmış. Seni annene söylerim bak hemen uzaklaş ondan, diye tehdit edince küçük kız da cidden kötü bir şey yaptığını sandı. Yeşil yaratığa bir kez daha bakıp mecburen uzaklaştı.
Eve döndüğünde komşu teyzeye inat annesine bir kurbağa bulduğunu ve olanları anlattı. Korkacak bir şey olmadığını zaten biliyordu ama komşu teyzenin insanı suçlu olduğuna ikna etme yeteneği vardı. Daha sonra üst kata büyükannesinin evine gidip balkonda dilek tutarak uğur böceğini serbest bıraktı, ne yazık ki bu gün yalnızca bir tane bulabilmişti. Uçmasını beklerken dileğini tekrar edip durdu. "Büyüdüğümde dut ağacı yine burada olsun ve ben ona herkesten daha iyi tırmanabileyim..."
Beş altı yıl sonra o dut ağacını kestiler, çünkü bakımı zordu. Ve küçük kız büyümenin hiç de hayal ettiği gibi bir şey olmadığı öğrendi. Büyükler küçükler kadar derin düşüncelere sahip değillerdi. Bakıyor ama göremiyorlardı. O dut ağacında kuşlar ve karıncalar yaşıyordu, onların eviydi orası. Ve küçük bir kızın minik hayallerini her bir dalında tek tek taşıyordu..
Not: ilk defa böyle bir şey yazıyorum, yayınlasam mı yayınlamasam mı tereddüt ettim. Sonunu da kötü bağladım sanırım ama olsun. Kavanozdan blogda saklanması gereken minik bir yazı işte bu da :)
S..
↧
#direngeziparkı
İstanbul'da bile değilim orada yaşamıyorum ama birkaç gündür olanlara artık tepkisiz kalamıyorum, olan biteni hayretler ve üzüntü içerisinde takip ediyorum..
Birkaç gündür yaşanan olaylara tepkisiz kalan, konuştuğunda da insanı şok eden pervasız tüm tv kanallarını protesto ediyorum. Bundan böyle ne bir tv programı izlerim ne de gündemi tvden takip ederim. Resmen insanları ayakta uyutabileceklerine inanıyorlar. Güya halkın sesi olacaklar, kimi magazin peşinde kimi sabah programında hiçbir şey yokmuş gibi göbek atma peşinde. Yazıklar olsun hepinize.. İnternet kullanmayan ne kadar tanıdığım varsa hiçbirinin olaylardan haberi yok, anlattıklarıma inanamıyorlar. Ama bu millet öyle düşündüğünüz kadar aklı havada değil. Biz bu ülkeyi tırnaklarımızı kanatarak kurduk, korkarak teslim edecek değiliz. Devleti yönetenleri halk seçer, ülkeyi halk yönetir..
Yüzündeki çirkin sırıtışla Taksim'de olağanüstü bir durum yok her şey kontrol altında diyen vali beye de söyleyecek söz bulamıyorum. Bakalım bundan sonra etrafta nasıl rahat dolaşacak.. Gerçi o pişkinlikle umurunda bile olmaz ya neyse...
Taksim'de polisler toplanan insanları dağıtmıyor resmen öldürürcesine saldırıyor. Onlar sadece ağaçları kesmeyin yazık etmeyin dediler, ağaçların altında oturup kitap okuyorlardı yalnızca, ellerinde sadece kitap vardı lan! Ama ne oldu polis yukarıdan(!) aldığı emirle öldürürcesine saldırıyor kaç gündür. Köşede sıkıştırdıkları bir gencin suratını dağıtmışlar copla. Bir amcanın bi gözü kör olmuş. Yoldan geçen bebek, yaşlı, turist demeden herkese saldırıyorlar. Tazyikli su yüzünden yaşlı bir adam kafasını çarpıp hayatını kaybetmiş. Ya ne oluyoruz ya? Sadece ağacımıza dokunma istemiyoruz avm dediler. Kurulan çadırları toplayıp toplayıp yakmış polis, hem de içine bakmadan, ya piknik tüpü falan olaydı içeride? Polis şefi de emrindekilere insanları hedef gösteriyormuş biber gazını insanların üzerine attırıyormuş. Neyiz lan biz? Düşman mıyız? Resmen iç savaş çıktı. Yapılanlardan sonra ağaçları koruma olayı falan kalmadı ortada, iktidara karşı tüm ülke ayaklandı. Tüm Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları belki de ilk defa bilmiyorum el ele verdiler Gezi Parkı için. Şuan tüm şehirlerde meydanlarda toplanılıyor. Eğer sağlığım müsait olsaydı böyle evde durmazdım ben de.
Taksim civarındaki bazı oteller falan yaralılara ve ihtiyaç duyan herkese yardım ediyor, turistler yaralılarla ilgileniyor. Amerika'da bile olay duyulunca Türk-yabancı demeden herkes bize destek veriyor..
Doğayı korumaya çalışan insanımıza orantısız güç kullanıp olayları bu hale getiren hükümet ise ölürüm de vazgeçmem projemden diyor.
Muhalefete diyecek sözüm yok, madem halkın yanındasın orada ol o zaman, mitinglerde dolaşma..
Demokrasi demokrasi diye dolaşan hükümet bu mu demokrasi sorarım?
Silahsız bir şekilde önceden haber vermeden eylem yapma hakkına herkes sahiptir, böyle bir karşılık olmaması gerekiyordu..
Bütün bu çirkinliklere rağmen birisi polisler de gece gündüz açlar diye yediği börekten ikram ediyor, karşılığı tazyikli su..
Ne olursa olsun polisin verdiği karşılık eylem durdurmaya yönelik değil, insan öldürmeye yönelik,
birilerinin bunu durdurması gerekiyor...
↧
↧
~~
↧
Freedom!
Freedom freedom freedom huuuhh!
:D :D
↧
Hayat Bazen~
Bob Ross resimleri kadar renkli ve canlı.
Bazen tepetaklak.
Karşıdan karşıya geçmek kadar basit ama ilk adım hep tereddütlü.
Çalışmaktan ya da oyun oynamaktan uykusuz kalmak gibi.
Aslında bir avuç su olduğumuzun farkına varmak bazen.
Bir resim sadece.
Ya da bir pencere.
Çoğu zaman mantıksız.
Seslerin renklerini görebilmek nadiren.
Kendi kendine sarılıp etrafında dönmek bir çocuk gibi.
Çaya bisküvi banmak belki.
Yağmur yağdığı için mi ağladığını yoksa
ağladığın için mi yağmur yağdığını bilememek kimi zaman.
Korkutucu ama denemeye değer.
İpte yürüyen iki kişi gibi tehlikeli ve güvensiz.
Küçük cam bir şişeye kapatılıp okyanusa fırlatılmak bazen.
Çocukluk oyunlarını anımsamak ve yeniden oynamak.
Ya da içinden geldiği gibi gülmek kimi zaman.
Komik bazen
Bazen de şaşırtıcı o.O
Çakıl taşı toplamak toplayabilmek gibi.
Belki de hiç gelmeyecek bir gemiyi beklemek inatla.
Hayat bazen...
İşte öyle bir şey...
S..
↧
Kavanozdan Blog Hepinizi Seviyooor :)
Bu yazıyı nasıl yazsam ki diye çok düşündüm. Bazı olaylar nedeniyle insan tek bir cümle bile yazmak istemiyor bazen. Ama bunu kavanozdan blogun biricik izleyicileri için yazmam gerektiğine karar verdim. Bu yazı sizin için..
Biliyorsunuz BBM BlogStar seçmeleri vardı. Uzun bir süre önce sonuçlar açıklandı ve çok şaşırdım. Hiç ama hiç beklemiyordum böyle bir şey olmasını. Hatta mail atıp sonucun doğru olup olmadığını sordum belki başka bir kavanozdaki beyin vardır dedim :) Ama doğruymuş, kavanozdan blog BlogStar seçilmiş ^^
Kendi halinde kafasına ne eserse onu yazan, belli bir alanı olmayan biri olarak okuyucularım tarafından aday gösterilmek bile beni inanılmaz mutlu etmişti. Ben biraz fazla duygusal biriyim sanırım, kavanozdan blogun sevilerek okunduğunu bilmek harika bir şey..
Bu blog benim ağaç evim gibi. Bunun anlamını açıklamam biraz zor gerçi. Burada paylaştığım her şeyde gizli gizli biraz ben, biraz karmaşık düşüncelerim var. Hüzünlerim, mutluluklarım, dileklerim, umutlarım, yaşama değen hislerim.. hepsini tüm içtenliğimle paylaşıyorum bu yerde..
Kavanozdan blogu aday gösteren, oy veren, severek okuyan, hep yanımda olan ve böyle güzel bir etkinlikte emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum, sizleri çok seviyorum..
Bu arada geçtiğimiz cuma günü rüzgarlı bir öğleden sonrası saatinde kapı çaldı birden. BBM'den posta gelmiş :) Hediyelerimi benim değil onların seçmesini istemiştim, bence böylesi daha anlamlı ve değerli.
Kitapların hepsi yazarları tarafından imzalanmış, bunlar benim ilk imzalı kitaplarım olacaklar çok kıymetliler :))
Bi de bi de bana ne olduğunu söylemiyorlar ama BBM'nin gizli planları varmış, ağustosa doğru öğrenecekmişim. Heyecanlandım ve merak ediyorum ne olduğunu :)
Bu arada daha önce bir yarışmadan bahsetmiştim öykü ve şiir yarışması. Olmadı o :) Hikayenin seçileceğini düşünmüyordum zaten ama şiirden ümidim vardı en azından dereceye girer diyordum. Başka zamana inşallah :)
Bir dee yakın bir zamanda sürpriz bi haber verebilirim ama şimdi bir şey söylemiyorum :)
Kavanozdan blog'dan hepinize kocamaann sevgiler ^.^
↧
↧
Bazı Günlerin Bir Rengi Vardır ~ Mavi
Rüzgarı selamlamak için geniş kenarlı hasır şapkasını çıkarıp kumların üzerine bıraktı. Yanında getirdiği müzik çalar ve okuduğu roman da bir kenara bırakılmıştı. Elindeki küçük çakıl taşını sıkıca tutmuş denizin köpüren dalgalarını izliyordu. Güneş uzaklardaki bir bulutun ardına saklanmış gökyüzü tatlı bir maviye bürünmüştü. Ciğerlerine dolan tuzlu tadı seviyordu. Bir an farklı bir dünyada olduğunu düşündü. Gerçekte olduğu kişiden çok farklı birisi olduğunu ve bu dünyayla pek bir alakası olmadığını. Yalnızca izlediği şu manzaranın bir parçası olma fikri bile güzeldi. Belki denizin laciverti, belki göğün mavisiydi. Belki de altın renkli kum taneleriydi o an için.
Çevresine baktı, ondan başka kimse yoktu. Dalgaların ve rüzgarın uğultusundan başka bir şey de duyulmuyordu. Huzuru tüm ruhuyla hissetti. Gözlerini kapattığında dünyanın dönüşünü algılayabildiğini sandı, sürekli denizi izlemek başını döndürmüştü. Tekrar gözlerini açıp bakışlarını ufka odaklarken sesi uzaklara kadar duyulsun diye ellerini yanaklarına dayadı ve haykırdı "Heey!" bir martının suya dalıp çıkmasını izlerken devam etti "Görüşmeyeli hiç değişmemişsin..."
Not:Bunu neden yazdığım hakkında en ufak fikrim yok :) Birden rüzgar esti tatlı tatlı bir de baktım yazıyorum :D
S..
↧
Abeonim~
Biliyor musun abeonim, -cümleye neden hep bu şekilde girildiğini anlamıyorum, elbette bilmiyorsun- hani sen bana büyüdüğünde hep küçük olmayı özleyeceksin, büyümek hiç de güzel değil demiştin ya, haklıymışsın. Dünyayı kocaman bir lunapark olarak gördüğüm, insanların hep iyi olduğuna inandığım, sevdiğim ve güvendiğim insanların gerçek yüzünü göremediğim o çöl kumu gibi anımsadığım ve güneşin doğarken oluşturduğu renklerle dolu olan o zamanları özlüyorum şimdi. Büyüdükçe insan evrenin o kadar da renkli olmadığını fark ediyor, dünya hiç de eğlenceli bir lunapark değilmiş, evrenin gizemlerini bulan bir kaşif de olmayacağım ya da bir İndiana Jones..
O değil de.. Ben hiçbir şeye öfkelenmem, hiçbir şeyden nefret etmem sanıyordum ya. O öyle değilmiş işte.. Büyüdükçe insanın olaylara bakış açısı değişiyor, algısı gelişiyor ve farkındalığı artıyor. Bu güne kadar güvendiğim ve sevdiğim insanların uzun bir zamandır gerçek yüzlerini görebiliyor ama bunu kabullenemiyordum, artık bunu daha fazla reddedemeyeceğimi anladım. Hayatımda ilk kez bir şeyden gerçekten nefret ediyorum. İnsanlar neden böyle? Neden karşılarındaki insanı üzüp üzmediklerini hiç düşünmeden hareket ediyorlar? Appa, onların rüyalarına girip korkutup üzmeyin benim canımın parçasını der misin? Hayatımda ilk kez birilerini sana şikayet ediyorum. Gerçekten abeonim rüyalarına girebilsen ve onları korkutsan ne iyi olurdu..
↧
Ben Kimim ve Güzeller Güzeli
Sıcak havada mim yazısı yazmak pek de eğlenceli olmuyormuş be kavanoz :) Buralarda yine yangın çıktı onun sıcağından insanlar hastanelik oldu, biraz önce yine su taşıyan bir helikopter geçti durum ciddi. Hatta şuan aldığım habere göre eve yakın bir yerde yapay şelalede çıkmış yangın. Bir haftadır Antalya'da her yerde büyük küçük yangın çıkıyor bu ne talihsizlik böyle. Yangın yüzünden hava tutuşacak gibi neredeyse.. Öyle işte bu hafta bir türlü sönmeyen sönse de tekrar çıkan yangınlar yüzünden pcye dokunmak bile istemiyor insan ama blogdan daha fazla ayrı kalamadım azmettim yazılacak bu mimler. Aslında iki mimi de ya da benzerlerini daha önce yazdım sanırım pek emin değilim fakat maksat bir şeyle uğraşmak. İlk mim Alielle ve Suzy'den ikincisi de Şeymaçingudan, nomu nomu kamsahamnida çingulaar ^^
Ben kimim?
İnsan böyle bir soruyu nasıl cevaplar hiç bilmiyorum. Üç dakika geçti hala bir cevap bulamadım iyi mi :D Tahmin edileceği üzere sessiz biriyim pek konuşkan değilim normalde ama bir iki arkadaşım var ki onlarla bir sohbete başladığımızda saatlerce sıkılmadan hem dinlerim hem konuşurum öyle işte. Bloga yazmak başka ama burada sessizliğimi bozuyorum bazen saçmalıyorum ama o da güzel :) Çok fazla düşünürüm bu büyük bir sorun, zihnim boş kalınca rahatsız hissederim bu yüzden her dakika bir şeyle uğraşırım, yapacak bir şey bulamıyor muyum o zaman kurgu üretirim hayal kurarım ama illa bir şeyle meşgul olurum. Alielle aynalardan bahsedince aklıma geldi de geceleri aynalardan korkarım ben bakamam karanlıkta bir aynaya. Hatta odamda tam dört büyük iki de minik ayna olduğu için gece başımı kaldırıp etrafıma bakamam, kız kardeş tam aksim olduğu için atamıyorum aynaları odadan :/ Doğayı yeşili severim betonlardan ve tozdan nefret ederim. Burcumun elementi ateş ama toprağa daha yakınım ben. Aynı zamanda burcuma inat yakut yerine zümrüt, safir severim ters insanım :) Yine Alielle gibi ben de herkesin yaptığı bir şeyi yapmaktan hoşlanmam kendime farklı bir yol belirlerim. Hatta birisi sırf farklı bir yolu seçtim diye başarısız olacağımı düşünüp eleştirip o şeyi yapamayacağımı vazgeçmemi söylerse inat ederim o şeyi yapıp başarılı olurum. Bu kadar yeter sanırım :)
Blogunun adı nereden geliyor?
Aslında tesadüfi olarak buldum bu ismi. Çok düşünmüştüm ne isim versem bloga diye sonra bir şekilde bu ismi buldum birkaç kişiye danıştım nasıl duruyor isim diye onlar da çok beğenince böyle oldu işte. Her geçen gün farklı bir anlam yüklüyorum bu isme. Mesela şişede duran gemileri çok severim ben. Hem blogun ismi hem benim ismim tesadüf olarak uyumlu olmuş :) Bir de Einstein'ın beyni meselesi var biraz ürkütücü ama ilginç. Bir de İki Beyinli Adam filmi var, tavsiye üzerine yakında izleyeceğim :)
Blogu açmaya nasıl karar verdin?
Blogu açmadan önce Mahzen'i yazıyordum ve bölüm bölüm bir yerde yayınlanıyordu. Ama daha çok acemiydim düzenli yazamıyordum bölümler gecikince haberim olmadan sayfadan tüm hikayeyi kaldırmışlar ben de çok sinirlendim ve bir daha o sayfaya uğramadım. Sonra ilk başta hikayemin yayınlanmasıyla ilgilenen adminin de sayfadan çoktan ayrılmış olduğunu fark ettim. Daha sonra onun bir blogu olduğunu ve kendi yazılarını orada rahatça yazdığını anladım. Cidden çok güzel bir blogu var. Hikayem konusunda daha önce iyi eleştiride bulunmuştu bundan cesaret alıp blog nasıl açılır bir yazı nasıl yazılır, yazıya resim nasıl eklenir, başka bloglar nasıl takibe alınır çokça başını ağrıtarak ona sorup durdum o da hiç sıkılmadan yanıtladı. Blogu açma hikayem bu, sebebi ise bana ait olan bir yerde rahatça yazabilmek. Çünkü bazen yazmak için var olduğumu düşünüyorum. Eğer onun blogunu fark etmeseydim kavanozdan blog hiç var olmazdı belkide, bu yüzden minnettarım. Bu kadar bahsetmişken link de vermem gerekir sanırım Tık Tık :)
Neden yaşam blogu?
Soru şaşırmış herhalde :)
Kişiliğim?
hmmm... duygusalım ben.. evet duygusal.. başka... ilk soruda zaten bi ton şey söyledim ama ya :)
Hoşlandıklarım?
Film dizi anime izlemek, kitap okumak, müzik dinlemek... ağaçlar.. çakıl taşları. Ben de ben de sevdiğim insanlarla sevdiğim şeyleri yapmaktan hoşlanırım, bir filmi çok seviyorsam onu sevdiğim herkesle tekrar izlemekten keyif alırım. Aklıma başka da bir şey gelmedi ama çok fazla şeyden hoşlanırım ben :)
Hoşlanmadıklarım?
Karnıyarık, neden ilk olarak bu geldi aklıma? Çünkü akşam yemekte bu var, aç kaldık iyi mi -_- Yalnız Alielle cevabına bayıldım kopyalasam mı diye düşünüyorum :) Onun dışında sıcak havadan hoşlanmıyorum, ben soğuk memleket insanıyım ne işim var buralarda anlamış değilim, hava hafif soğuk olsun çok değil azıcık soğuk işte benim normal yaşam koşullarım o. Sınırları zorluyoruz burada ooyy oyy :'(
En çok sevdiğim makyaj malzemem?
Sorular şekil değiştirdi yalnız :) oje -gerçi oje makyajdan sayılmıyor sanırım-bir de göz kalemi her renk var göz kalemi sıkıntıdan uğraşıp duruyorum. Onun dışında benim de sevip pek kullanmadığım ruj. çok fazla makyajı sevmem, doğal olsun isterim öyle işte..
Çantamda olmazsa olmazım?
Bak bu soruyu hatırlıyor gibiyim :) Çantamın içinde küçük çantacıklar var onların içinde de bir sürü şey var ama genel olarak ıslak mendil, kalem falan bir de not defteri, yara bandı yıllardır duruyor bi işe yaramadı daha ama lazım olur dursun, okunacak bir kitap.. başka da gelmedi aklıma şimdi :)
En son okuduğum kitap?
Uzun zamandır kitap okuyamadım ama en son İki cami arasında aşk'ı okumuştum ben de.
Şimdi 2. mime geçelim :)
Bu mimi pek anlamadım gerçi, Koreli aktörlerin en güzelini seçmemiz gerekiyormuş, nedenini bilmiyorum arkadaşım niye en yakışıklısı değil de en güzeli sormak lazım mimi başlatan kişiye :) Aslında Koreli aktörlerin de çoğunluğu yakışıklılıktan çok şirin tatlı ya da cidden güzel oluyorlar doğruya doğru :) Şimdi Karizma deseydi seçeceğim kişi Choi Seung Hyun namı diyar Bigbang'den tiovpi olurdu :)
Ama mim için ben de Şeyma çingu gibi Ft.Island'ın tatlı sesli ana vokalisti Lee Hong Gi'yi seçiyorum :)
![]() |
Jeremyyy! |
İşte böylee :) Bu arada mimi doğru yaptım mı çingu emin değilim :)
Kime göndersem bilemedim şuan, isteyen herkes yapabilir ikisini de (:
Şuan dinlediğim müziği de ekleyeyim Linkin Park çok severim siz de dinleyin ^^
S.
↧